Gizemi Çözülemeyen Sütun | Bilimya

Hindistan’ın ikinci büyük şehri Delhi’deki ünlü Kuvvet’ülİslam Camii’nin bahçesinde ilk bakışta fazla ilginç gözükmeyen bir demir sütun var. Yedi metre uzunluğunda ve altı ton ağırlığındaki bu sütun görüntü itibariyle fazla etkileyici değil. Tarihini bilmeyen biri, muhtemelen birkaç saniye bakıp yoluna devam eder. Ancak bu sütunun çok şaşırtıcı bir özelliği var.
Fazla paslanma izi göstermeyen, dolayısıyla yeni dikilmiş izlenimi veren bu sütun 1600 yıllık. İyi ama nasıl olur da bu sütun 1600 yıl boyunca paslanıp tuzla buz olmak yerine asırlarca dış koşullara maruz kalmasına rağmen bu şartlarda kalabilir? Bu yazımızda Delhi’nin Demir Sütunu ya da Aşoka Sütunu olarak bilinen bu gizemli nesneyi ele alacağız.



YOKSA BİR BAYRAK DİREĞİ Mİ?

Sütunun parçası olduğu Kuvvet’ül-İslam Camii 1192’de inşa edildi. Bugün harap halde olan camii, sütunun eski olduğu izlenimini veren tek şey. Ancak sütun, camiden de eski ve buraya sonradan getirildi. Sütun üstüne oyulan Sanskritçe yazılardan hareketle sütunun M.S. 3 ila 4. yüzyıl arasında yapıldığı düşünülmekte. Ancak sütunun tarihini M.Ö. 900’lere yani bin yıl daha geriye götürenler de var.
Sütunu kimin yaptığı kesin olarak bilinmese de üstündeki yazıtta Chandra’dan bahsedilmesi, sütunun 4. yüzyılda yaşayan Gupta İmparatoru 2. Chandragupta Vikramaditya tarafından yaptırıldığı tezini güçlendirmekte. Gupta İmparatorluğu, 3 ila 6. yüzyılın sonlarına kadar varolmuş ve en güçlü zamanında bugünkü Hindistan’ın büyük bölümüne hükmetmiş bir Hint imparatorluğu. Gupta İmparatorluğu döneminde Hint medeniyeti fizik, matematik, astronomi ve felsefede büyük ilerlemeler yaşadığı için bu dönem, Hindistan’ın Altın Çağı olarak anılır.
Hindistan Altın Çağı’nın ürünü olan bu gizemli sütunun ne amaçla inşa edildiği bilinmiyor. Yukarıda sözü edilen kral tarafından bayrak direği olarak dikildiğini düşünenler olduğu gibi, direğin devasa bir güneş saatinin parçası olduğunu düşünenler de mevcut.
Madya Pradeş’te yapıldığı düşünülen sütunun bundan bin yıl önce kim tarafından ve hangi amaçla Kuvvet’ül-İslam Camii’ne getirildiği de bilinmemekte. Ancak asıl büyük gizem 1600 yıllık bu sütunun nasıl olup da gözle görülür bir şekilde paslanmadığı? Yüzde 98’i demir olan bu sütun, nasıl oldu da çağları aşabildi?
Delhi’nin Demir Sütunu, daha önceki bir yazımızda kaleme aldığımız 2 bin yıllık analog bilgisayar Antikythera Düzeneği gibi çağını aşan nesneler arasında sayılmakta. Zira günümüz teknolojisinde bile bu şekilde asırlarca paslanmayan bir sütun inşa etmek çok zor. Hindistan’ın antik dönemdeki demir ustaları, bu paslanmaz demir sütunu inşa etmeyi nasıl başardılar?

ÜZERİNDE KORUYUCU ZAR VAR

Erich Von Daniken, 1969’da kaleme aldığı ve Türkiye’de de çoksatanlarda üzün süre yer almış Tanrıların Arabaları isimli eserinde Delhi’nin Demir Sütunu’nun paslanmamasını, çağını aşan bir teknoloji olarak yorumladı ve bu sütunun muhtemelen uzaylı ziyaretçiler tarafından inşa edildiğini iddia etti. Sütunun bu ilginç özelliğini dünya dışı bilinmeyen malzemelere bağlayanlar da var. Ancak bu teoriler saçmadır; sütunun üstündeki yazıtlar, yapılış şekli ve özellikleri, uzaylılardan çok Hintli demir ustalarını işaret ediyor. Ayrıca yüzde 98’i demir olan sütunda herhangi bir dünya dışı gizemli element de mevcut değil.
Delhi’nin Demir Sütunu, uzaylıların varlığını göstermekten çok antik demirci ustalarının yeteneklerini bize göstermekte. Ancak çoğu bilim insanına göre bu sütunun niye paslanmadığının bilimsel açıklaması mevcut. Hindistan Kanpur Teknoloji Enstitüsü’nden R. Balasubramaniam’ın yaptığı çalışmaya göre sütunun paslanmama nedeni üzerinde oluşan koruyucu zar.
Demirin yapısındaki cüruf ve indirgenmiş demir oksitlerin, metalde bulanan yüksek orandaki fosfor ile bulunduğu coğrafyada iklim koşullarının birleşmesi, bu zarın oluşumunda belirleyici rol oynamış. Demirin 1/20’sini oluşturan bu tabaka, demirin paslanmasını engellemekte.

SÜTUN MODERN İNSANA YENİK DÜŞTÜ

Söz konusu tabakanın oluşum koşulları ilginç bir ihtimali daha ortaya çıkarmakta. Belki de söz konusu tabaka bilinçli bir şekilde değil, tamamen bu koşulların şans eseri bir araya gelmesi ile oluştu. Özellikle bu koşulların oluşumunun sebebinin iklim ve fırınlarda kireç eksikliği (fosforun yüksek olmasının nedeni budur) olması, bu şüpheyi güçlendirmekte. Elbette antik demir ustaları bu şekilde işlenen demirin paslanmadığını fark edip bu tekniği bilinçli kullanmış da olabilir.
Bu sütunun tarihi gizemleri bir yana bize verebileceği bir ders daha var. 1600 yıldır paslanmayan bu sütunun alt kısımları yakın zamanda paslanmaya başladı. Sebebi mi? Turistler, yani günümüz insanı.
1997 yılından itibaren insanlardan koruma amacıyla sütunun etrafına çit çekildi. Şans getireceği iddiası ile sırtını sütuna dayayıp elleri ile arkadan sütunu kavramaya çalışan binlerce ziyaretçi sütunun koruyucu tabakasına zarar verdi. Zamana yenik düşmeyen bu eşi benzeri olmayan eser modern insana yenik düşmeye başladı. İnsanlar harika eserler yarattığı gibi, harika eserlere son da verebiliyor.

 

Bu yazı Enis Doko’ya aittir ve ilk defa 23 Ağustos 2018 tarihinde www.bilimoloji.com sitesinde yayınlanmıştır.



 


Hakkımızda

Bilimya sitesi, İbni Sina Sağlık Derneği’nin öncülüğünde kurulmuş bir popüler bilim sitesidir. Sitemizde paylaşılmış tüm yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. Sitemizdeki hiçbir yazı kaynak belirtmeksizin başka bir platformda paylaşılamaz.



Bizi Takip Edin


@2020 Tüm Hakları Gizlidir.